Çermik 5. Kitap Fuarı‘nın ardından birçok yazar gibi ben de fuar izlenimlerimi yazmıştım evet. Yazının formatı itibariyle -kısaca yer verdiğim” fakat bundan çok fazlasını hak eden özel biri için söyleyecek sözüm var.
Başlıkta da dediğim gibi yazmasam haksızlık olurdu.
Her yazar için bir mihmandar görevlendirildiğini öğrenmiş ama benimkinin kim olduğunu bilmiyordum. Açıkçası çok da merak etmiyordum. Nihayetinde herhangi biri olabilirdi ki zaten sadece söyleşimin olduğu gün bana yardımcı olacaktı, hepsi bu.
Sonrasında “hepsinin bu kadar “olmadığını şaşkınlık ve hayranlıkla öğrenecektim.
Bir kadın öğretmen olduğunu ve adının Zübeyde Kaya Özer olduğunu henüz Ergani’deyken bana gönderdiği SMS ile öğrenmiştim.
………
Fuarın açılışına katılmış akşam otele dönmüştüm. Sabah kurumdan gelen bir arkadaşla fuar alanına gidecektik. İnmeye hazırlanırken mihmandarımdan bir telefon geldi. “Aslında sizin okul programınız yarın ama biz bugün öğretmen arkadaşlar ve öğrencilerimizle bir piknik yapacağız, kabul ederseniz gelip sizi de alalım” diyordu, pozitifliği telefondan bile bana ulaşan o sıcak ses.
Tam da ihtiyacım olan bir şeydi bu ve hemen kabul ettim ve “araç bekliyor fuar alanına gideceğim” dediğimde, “siz geçin ben gelip sizi oradan alırım” dedi. Fuar alanından beni alan sevgili mihmandarım Haburman Köprüsü‘nün üst taraflarında cennetten bir köşeye götürdü beni. Hepsi birbirinden değerli kadın öğretmenler, veliler ve öğrencilerle bolca oksijen, elvani çeşit yiyecek ve dost sohbeti eşliğinde günü kusursuz ve mutlu tamamlamıştım.
Otele dönerken içimden “eşleşmemiz benim adıma kesinlikle büyük şans” diye düşünüyordum.
…….
Okul söyleşim ertesi gün saat 13.30’daydı. Akşam 21.00’de aradı beni. Bana, dün piknikte tanıştığım öğretmenlerin beni kendi sınıflarına davet ettiklerini öğrencilerle söyleşi yapmamı istediklerini söyledi. Çok mutlu oldum.
Kahvaltı saatinden önce otele gelmişti. Araba mis gibi kek kokuyordu. Canım Zübeyde öğretmen elleriyle harika bir kek yapmıştı benim için! Tanrım bu nasıl bir güzellikti!
Okulun kantininde Türk kahvesi ve ev yapımı kekle yaptığım kahvaltı belki de hayatımın en güzel kahvaltısıydı. Çünkü güzel yüzler, güzel sohbetler eşlik ediyordu.
İki sınıfta kısa ama sinerjisi bol iki söyleşi yaptık. Muhteşem duygular yaşadım. Mihmandarım bol bol fotoğraf çekerek tarihe kaydediyordu bu güzel anları. Biraz güneş vuran sınıfların sıcaklığı biraz da zaman olmadığından planladığım kuaföre gidemediğimden dağınık bıraktığım saçlarım yüzünden ter içinde kalmıştım. Hızır mihmandarım hemen çözüm üretti ve okulun arka bahçesinde beş dakikada bana küçük kız örgüsü yapıverdi. Tanrım bu öğretmen gerçek olabilir miydi?
Okulun bahçesinde, hemen her ferdinin az da olsa mutlaka sanatçı ruhu taşıdığı güzel memleketimin güzel yürekli şair ve ressamı Şerif abiyle de tanıştık o dar zamanda. Okuduğu şiiriyle ağlattı beni…
Söyleşinin yapılacağı köy okuluna doğru yola çıkmadan önce sevgili Zübeyde, Laleş ve Ayşegül öğretmenle yine ilçenin önde gelen otellerinden Yeşilçam Otelin restoranına gttik. Vejeteryan olduğumu bilen sevgili mihmandarım benim için vegan pizza sipariş vermişti. O aynı zamanda kusursuz bir evsahibiydi…
Beni ellerindeki papatya demeti ve papatyadan yapılmış bir taçla karşılayan güzel kızlarımın bu beni çok mutlu eden jestlerinin ve kusursuz hazırlanmış sınıfın arka planında da sevgili mihmandarım olduğunu öğrendim. O sadece bir mihmandar değil, çok şeydi…
Bir rüya yaratmıştı benim için ve ben bu rüyadan asla uyanmak istemiyordum!
Okuldan sonra beni imza için fuar alanına bırakıp ayrıldıktan sonra, imza faslının bitmesine yakın öğretmen arkadaşları ile geldi. Kitap imzaladım, fotoğraflar çektik.
Burada anlatmanın gereksiz olacağı bazı olaylar yüzünden canım sıkkındı ve bana ayrılan iki saatin sonuna gelmiştik. Gerginliğimi fark eden mihmandarım “Kalkın gidiyoruz” dedi. Nereye diye sormadım çünkü onunla her yer, her şey çok güzeldi…
Yanılmamıştım ve benim için hazırladığı final sürpriziyle Nirvana’ya çıktım!
Yalan da sayılmaz hani. Gelincik dağı Çermik’in Nirvana’sıdır bana göre. Evet, evet Gelincik dağına çıktık!
Anlatmaya kalksam anlatamayacağım güzellikte; Laleş, Ayşe ve Feride öğretmenlerim avuçlarındaki güzel yüreklerini sunuyorlardı bana. Hem de Çermik’i kartpostal güzelliğinde üç boyutlu görebildiğimiz, Gelincik Dağı yamacında!
Akşam ayazının içimizi ürpertmesi bile engel olamıyordu bağlama eşliğinde söylediğimiz türkülerin güzelliğine ve yeni dostluklar yeşeriyordu, Amed’in saklı cenneti iki vadi arasındaki yemyeşil Aberna’mın doruklarında!
Mucize mihmandarım bununla da kalmamıştı. Önceki gün piknikte sohbet ederken nasılsa “Sinek Köyü‘ndenim ama inanır mısınız, köyümü hiç görmedim daha ama çok istiyorum” demişim ve bunu unutmamıştı. (Tabi bu durumda dedemlerin çocuk yaşta köyden ayrılıp Çermik’e yerleşmeleri ve yaşamlarına orada devam etmelerinin rolü büyüktü. Ama yine de köklerinin başladığı yeri görme arzusu duyuyordu insan…)
Farklı bir yol daha olmasına rağmen özellikle köyümden geçen yolu seçmişti Gelincik’e çıkarken ve beni köyüme götürdü.
Bu öğretmenin öpülmez mi eli?
O geçici ve kısa süreliğine görevlendirilmiş bir mihmandar değildi; dosttu, yürekti, güzelliğin ta kendisiydi ve evet benim fuardaki mucizemdi!
Hem o hem de diğer öğretmenlerimi yakından tanıdıkça çocuklarımızın ne kadar şanslı olduklarını düşündüm ve mutlu oldum. Ana yürekli harika öğretmenlere sahiptiler ve bu gerçekten büyük bir şanstı!
“Vedaları sevmiyorum arkadaşlar, vedalar bitmelerin habercisi oysa bizim dostluğumuz yeni başlıyor, vedalaşmayalım” cümlem aynı şekilde karşılık buldu ve sadece “görüşeceğiz” diyerek ayrıldık.
Fuardaki mucizem sayesinde kazandığım yeni dostlar ve bolca yaşanmış güzelliklerle ayrılıyordum memleketimden, bir yıl sonra bıraktığımız yerden devam etmeyi düşleyerek…
Hoş kal fuardaki mucizem!