Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın. / Albert Camus
Toplum olarak temiz delirdik ve büyük bir açık hava tımarhanesinde yaşamaya çalışıyoruz.
Hızına yetişmek mümkün değil sevgili ülkem!
Bilimde, teknolojide, eğitimde falan değil. Kanunlar ve cezalar yetkin kişiler tarafından “adil” uygulandığında ve sorumluluklar zamanında ve doğru yerine getirildiğinde gerçekleşmesi imkânsız olan “ölümler” konusunda.
Dün gece medyaya düşen ve gün boyu sosyal medyada başta gençler olmak üzere halkın isyanına sebep olan haberde kısaca:
“Aydın‘da bulunan KYK’ya bağlı Güzel Hisar Kız Öğrenci Yurdu’nda dün gece saat 00.05 sıralarında meydana gelen asansör arızasında, asansörde bulunan 16 öğrenciden biri hayatını kaybetti.” yazıyordu.
Bugün tımarhanede bir “cinayet” işlendi.
Yarına dair umutları hayalleri olan pırıl pırıl bir genç, liyakatsizlerin beceriksizlik ve sorumsuzlukları yüzünden yok artık…
Ailesi de yok hükmünde artık…
Medyada yer alan haberlerde, Aydın’da olayı protesto etmek isteyen üniversite öğrencilerine müdahale eden polislerin 2 öğrenciyi ters kelepçe ile gözaltına aldığı yazıyor. Bir devlet ve ona bağlı kolluk güçlerini düşünün. En iyi yaptığı şey sorgulayanı, hak arayanı susturmak için; dövmek, şiddet uygulamak olsun…
Bu olay gelişmiş bir ülkede olsa (ki çok olası değil) yer yerinden oynayıp, tüm sorumluları cezalandırılacakken, bizim gibi, herkese nasip olmaz cinsinden, koskoca “Dünya lideri” ne sahip bir ülkede “üzülerek söylüyorum” çok sıradan, çok alışılagelmiş haberlerden biri sadece…
Çünkü hemen ardından bir öncekini unutturacak, benzer bir olayın yaşanması çok muhtemel. En fazla üç gün sosyal medyada gündem olur, sonra emsal birçok “faili meçhul” olay gibi unutulur gider.
“Minareyi çalan kılıfını yapar” misali, halkın vereceği haklı tepkiyi bugünden tahmin eden ve ona göre peşinen cevap hazırlayan “öngörüsü yüksek idarecilerimiz” benzer olaylarda ilk açıklamalarını hep “özenle” yaparlar. Bugün yaşanan olayın ardından yapılan açıklamalar ve başsağlığı mesajlarının bazılarında olduğu gibi.
Aydın Valisi “15 kişi kapasiteli asansöre 16 kişinin bindiği ve birinci kattayken kaymaya başladığını, bir kız öğrencinin panikle asansörden çıkmaya çalışırken sıkışarak hayatını kaybettiğini…” söyledi.
Demesi o ki; olayın suçlusu ne KYK ne yurt yönetimi değil, 15 kişilik asansöre 1 kişi fazladan binen öğrencilerdir!
Her şeyin kusursuz olduğu, kanunların ve kuralların tıkır tıkır işlediği ülkemde onlar da kural hatası yapmasaymış öyle ya!
Tıpkı Özgecan Arslan olayında bazı densiz yalayıcıların “o da mini etek giymeseymiş canım!” demesi gibi.
Tıpkı cemaatlerin cinsel istismarlarında “Küçüğün de rızası varmış…” denilmesi gibi.
Tıpkı Soma’da yaşanan maden faciası sonrası “bu işin fıtratında var” denilmesi gibi.
Tıpkı Kahramanmaraş depreminde “deprem kader ve mukadderattır” denilmesi gibi.
Sayısız örnek var…
Bu tekerrürden bıktık!
Vali bey hangi ülkede yaşıyor bilmem ama;
Bizim yaşadığımız ülkede, en büyüğü ortalama 153 yolcu kapasitesine sahip şehir içi otobüslerinde neredeyse iki katı yolcu taşınır. Dolmuşları saymıyorum bile.
Bizim yaşadığımız ülkede, MEB’in ilgili yönetmeliğinde ilköğretimde sınıf mevcudunun üst sınırının 30 olarak belirlenmesine rağmen, sınıflarda 50-60 öğrenci tıkış tıkış oturur.
Bizim yaşadığımız ülkede asansörlerde (ille de hastane asansörlerinde) insanlar üstte yazan kapasite sayısına bakmaz ve sıkışıklık otobüslerden farksızdır.
Yani demek o ki bizim ülkede ilk kez bir “kural ihlali” yapılmadı, ilk kez bir asansöre bir kişi fazla binmedi vali bey. Sığındığınız argüman bu ülkenin her yerine sinmiş gerçeğidir. Ama işlenen “cinayetin” sebebi asla!
Ayrıca asansörler için kişi taşıma kapasitesi belirlenirken bir kişinin ortalama kilosu 75 olarak belirlenir, bilin istedim.
Öğrencilerin yaptığı açıklamalara baktığımızda söz konusu asansörle ilgili defalarca hem yurt müdürüne sözlü hem Cimer’e yazılı olarak asansörün arızalı olduğunu bildirmişler.
Birgün gazetesinin haberine göre: Savcılıktan özel izin alarak asansörde incelemeler yapan Makina Mühendisleri Odası Aydın İl Temsilciliği Başkanı Tunç Erlaçin, asansöre 16 kişinin binmesiyle bu olayın meydana gelmesinin imkânsız olduğunu, yük kapasitesinin üstünde olursa asansörün hareket etmeyeceğini açıklayarak valinin sözlerini çürüttü.
Aynı vali “Kurtarılan 15 öğrencinin sağlık durumunda bir problem yok” demiş. Fiziki olarak belki, ya gözlerinin önünde arkadaşları ölen o 15 gencin ruhsal sağlığı ne durumda hiç düşündünüz mü?
Yarın hiçbir şey olmamış gibi hayata ve eğitimlerine devam edebilecekler mi? Ömür boyu bu travmanın izini taşımayacaklar mı?
Benzer bir olayı kendilerinin ya da bir başka arkadaşalrının yaşanmayacağından emin olabilecekler mi?
Daha önemlisi siz(ler) bundan emin misiniz?
Öngörülü vali, açıklamasının arasına, önceki sözlerinin sağlamasını yapan “Asansörün 21 Eylül’de bakımı yapılmış” cümlesini sıkıştırmayı da ihmal etmemiş.
Oysa, Erçalin, yaptığı incelemelerde söz konusu asansörün 2022 Eylül’de ve 2022 Aralık’ta yapılan periyodik kontrollerde iki kez kırmızı etiket aldığı halde 10 ay boyunca çalıştırılmaya devam ettiğini ortaya çıkardı.
Yani valinin muhtemelen birilerini ya da bazı kurumları korumaya yönelik bu açıklaması da hükmünü yitirdi.
Burada, Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin de ihmali olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü belediyelerin kırmızı etiket verilmiş asansörleri kapatması gerekiyor.
Makina Mühendisleri Odası’nın sayfasında yer alan yazıda: “Kırmızı ve Sarı etiket almış güvensiz asansörlerin, denetim sonrası tespit edilen eksikliklerin 60 gün (Kırmızı) ve 120 gün (Sarı) içerisinde giderilmemesi durumunda mutlaka Belediyelerce mühürlenmesi sağlanmalıdır.” denilmektedir.
Erlaçin’in açıklamasına göre, söz konusu asansörle ilgili son kontrol, valinin dediği gibi 21 Eylül’de değil, Temmuz ayında yapılmış ve “nasılsa” mavi etiket (hafif kusurlu) verilmiş. Mavi etiketin “nasıl ve kimler tarafından” verildiği de araştırılacak bir diğer önemli konu.
Ülkede yaşanan ihmale dayalı ölümlü Çorlu tren kazası, Soma ve Zonguldak maden kazası, Kahramanmaraş depremi ve benzer faciaların ardından hep “soruşturma başlatacağız” sözlerini duyduk.
Evet sadece duyduk. Çünkü hiçbir olayda “gerçek suçlular” ortaya çıkmadı, ceza almadı. Yıllardır sürüncemede olan sayısız benzer dosya var.
Olay Boğaziçi, ODTÜ başta olmak üzere bir çok üniversitede ve KYK’ya bağlı yurtlarda öğrenciler tarafından ” ölmeye değil okumaya geldik” diyerek protesto ediliyor. Edilmeli de. Bugün yaşanan olayın gerçek sorumluları “tespit edilip” cezalandırılır mı orası meçhul ama Belki GSB başta olmak üzere “sorumlu” tüm kurumlar artık asli görevlerinin, eğitimden daha önemli olan, öğrencileri yaşatmak olduğunu hatırlar ve sorumluluklarını yerine getirirler.
Bu ülkede, insan hayatıyla ilgili konularda hep ters işlem yapılmakta. Önceden alınması gereken önlemler hep kayıp veya kayıplar verdikten sonra alınımakta.
Muhtemelen bugünden itibaren tüm KYK yurtlarına benzer olaylar yaşanmaması için önlemler alınmasıyla ilgili yazı gönderilmiştir/gönderilecektir. Hatta bazı KYK yurtlarında “asansörlere binmeyin” uyarıları yapılmaya başlandı bile.
Bu olayın ardından, Sayıştay’ın 2020 ve 2021 yıllarında yayınlanan raporlarında Gençlik ve Spor Bakanlığı’na ait bazı yurtlarda bulunan asansörlerin gerekli şartları sağlamadığını belirterek uyardığı da ortaya çıktı. Görünen o ki dikkate alınmamış bir uyarı olarak kalmış.
Genel geçer bir durumdur. Liyakatsiz kişilerin yönetimde olduğu her ülke, kurum ve kuruluşlarda sistem bu şekilde ters işler…
Bugün tımarhanede bir cinayet işlendi.
Bir gencimizi kaybettik bugün…
Yarına dair umutları, hayalleri olan pırıl pırıl bir genç, liyakatsizlerin beceriksizlik ve sorumsuzlukları yüzünden yok artık…
“Ben devlete inancımı kaybettim şu anda. Ben çocuğumu devlete emanet ettim ama devlet benim çocuğuma 25 gün bakamadı. Benim çocuğum yandı, biz yandık, başka çocuklar yanmasın.”
diyen ailesi de yok hükmünde artık…
Siyasetçisi, gazetecisi, yetkilisi, yetkisizi, herkes konuşacak birkaç gün boyunca.
Ama yazılacak, söylenecek hiçbir söz bu gerçeği değiştiremeyecek ne yazık ki…