Ankara’nın Sincan ilçesinin Yenikent semtinde yaşayan bir gazeteci olduğum için şükretmeli miyim, yoksa kahretmeli miyim bilmiyorum. Burada yaşayan herkes, en az benim kadar duyarlı, ve sorgulayan insanlar evet ama “mesleki sorumluluğun” benim omuzlarıma yüklediği baskı daha ağır…
2007’de yerleştiğim (o zamanlar ayrı bir belediyelikti) günden bugüne her geçen gün mantar gibi üreyip gökdelen gibi boy veren betonlaşmayı “gelişmişlik” saymazsak, alt yapı, yollar ve ulaşım anlamında bir arpa boyu yol almamış bir garip yerleşim yeridir Yenikent. Çeyrek asır iktidarda olan Melih Gökçek’in de ikinci dönemine başlayan Mansur Yavaş’ın da tabiri caizse kör baktığı, yok saydığı kendi kaderine terkedilmiş bir garip yerleşim yeridir Yenikent.
“Sezar’ın hakkı Sezar’a” diyerek Gökçek’e fazla haksızlık yapmayalım. Onun “nispeten daha iyi olduğunu” Yavaş’ın iktidarında anladık diyelim. Bunu; Gökçek ile en çok tartışan, yazılarında onu en çok eleştiren bir gazeteci olarak söylüyorum. Bunu; Yavaş’ı 2014 seçimlerinde destekleyen ve çoğu zaman dirsek dirseğe çalışan bir gazeteci olarak söylüyorum.
Biri diğerinden burun farkıyla önde olsa da ikisinin de ortak özelliği, Yenikent’in varlığından habersiz oluşları. Yenikent diye bir yer yok! Dolayısıyla çözüm bekleyen hiçbir sorunu da! Üstelik Gökçek zamanında “AKP’nin kalesi” diye bilinen bir bölgeyken. Üstelik son yerel seçimlerde “Mansur’un kalesine” dönüşen bir bölgeyken.
Gökçek en azından dikkate alıyordu
Burun farkı dedik açalım biraz. Genel olarak yok saysa da ulaşım sorunuyla ilgili eleştirel bir yazı yazdığımızda en azından konuyu ve kişileri dikkate alan olumlu ya da olumsuz bir açıklama yapan biriydi Gökçek. Yavaş’ın bırakın açıklama yapmasını ne halkın ne de gazetecilerin ona ulaşması imkânsız! Yapılan haber ve yazıları ise okumuyor. Ya da okumamış görmemiş gibi yapıp üstüne alınmıyor kim bilir?.
Çünkü sonsuz güvendiği ve hikmetinden sual sormadığı “kapı gibi” bir basın müdürü var! “Kapı gibi” ifadesini sadece mecazen kullanmadım bu arada. Halk için zaten imkânsız da gazetecilerin, hatta eski dostlarının bile ona ulaşmaması için fiziki olarak da engelleyen bir “kapı”dan bahsediyorum.
Konumuza dönelim, 2007’de buraya yerleştiğimde kâğıt biletlerin kullanıldığı kırmızı EGO otobüsü vardı burada. Çok geçmeden yerini bugün hala kullanılan manyetik kartlı mavi otobüs aldı. Ankara ile bağlantısını sağlayan tek otobüsü vardı Yenikent’in, bir de Ulus’a kadar giden dolmuşu. (sonra kaldırıldı) Sincan’a ise yanılmıyorsam sadece dolmuş vardı. Yenikent’in nüfusu için o zamanlar yeterliydi. Ardından Çinçin’de yapılan kentsel dönüşüm sonrası bölge insanlarının, yanısıra “Ankara’nın en ucuz bölgesi” diyerek farklı semtlerden insanların buraya akın etmesiyle tek otobüs yetmemeye başladı.
Birgün köşemde Gökçek’i muhatap alarak dile getirdim bu sorunu. Yetmedi bir basın toplantısında bizzat kendisine söyledim. Çok sürmedi “Ankara için 500 yeni otobüs daha aldık” başlığıyla bir duyuru yapan Gökçek, talebimizi dikkate aldı ve Yenikent’e yeni otobüslerden yeterli sayıda verdi. Yenikent’in iki ayrı bölgesine yapılan TOKİ konutları (İlksan ve Ortapınar) sayesinde her geçen gün artan nüfusuna bir süre sonra bu araçlar da yetersiz kaldı. Gökçek’in büyük reklamlarla duyurduğu ve birkaç dönem seçim yatırımı olarak kullandığı Sincan Metrosu’nun tamamlanması 11 yıl uzadı ve sonunda ABB tarafından “Biz beceremedik alın siz tamamlayın” diyerek Ulaşım Bakanlığı’na devredildi. Bakanlık kısa sürede metroyu tamamlayıp faaliyete geçirdi ve metro ringi verildi. Epey sonra da Ümitköy Metrosu’na kadar giden uzun aralıklarla çalışan bir ring.
Ring otobüsü başlarda iyi bir çözümken sonrasında (ki bugün Yavaş’ın da çözmediği büyük bir sorun hala) alınan garip bir kararla ring hattı ve Sincan hattı gidiş ve dönüşlerde Sincan Cezaevi’ni tavaf etmeye başladı. Bu güzergâh değişikliğiyle oldukça uzayan yol yüzünden insanlar zorunda kalmadıkça metroyu kullanmamaya başladı.
Yavaş halkı duymadı
Yaptıkları, yapmadıkları, günahı, sevabıyla Gökçek gitti. Büyük umutlar ve vaatlerle Yavaş geldi. İyi geldi hoş geldi ama çok Yavaş geldi! Gözlem ve deneyimlerime dayanarak soyadının insan karakterinde çok etkili olduğuna inanıyorum. En azından ağırlıklı olarak böyle bu. Yavaş bu tezimin son ispatıdır. Çeyrek asırlık Gökçek iktidarından bıkmış olan Ankaralılar için Yavaş büyük bir umuttu! Yok sayılan Yenikentliler için ise iki kere.
Beş yıl boyunca Yavaş’ı Yenikent’te gören olmadı. (Gökçek arada gelirdi) Yenikentlilerin Cimer’e ve sosyal medyadan kendisine yazarak, ABB sitesinden e-posta göndererek, 153’ü arayarak yaptığı binlerce başvurunun hiçbirini görmedi duymadı Yavaş.
- Depremzedeler ve göçmenlerin yerleşmesiyle nüfus patlaması yaşayan Yenikent’te otobüs sayısını arttırın, Ankara’ya ulaşım için 2. Bir hat daha verin dedik, duymadı.
- Metro ringi ve Sincan hatlarını cezaevine sokmayın, işe okula geç kalıyoruz, cezaevi kavşağı ile cezaevi arasında çalışacak küçük bir servis verin dedik, duymadı.
- Metro ringi ile metro servis saatlerini entegre edin, ya 40 dakika durakta bekliyoruz ya ring bomboş gidiyor ya da 200 kişi tıkış, tıkış gidiyoruz dedik, duymadı.
- Eğitim dönemlerinde Yenikent’ten Törekent, Fatih, Sincan’daki liselere giden öğrenciler için gidiş ve geliş saatlerinde ek bir servis çıkarın yoğunluğu azaltın hem biz perişan oluyoruz hem çocuklar dedik duymadı.
- Neredeyse Ankara’nın birçok bölgesine “en büyük projelerimden” dediği bisiklet yolları yaptı, buraya da yap dedik, duymadı.
Çünkü Yavaş evde yok!
İlk dönem yaptığı birkaç uygulama (canlı ihale, Başkent Kart vs.) sonrasında yoruldu ve Yavaş’ça köşesine çekilen Yavaş, son seçimlerde yeniden başkan olunca ortadan tamamen kayboldu. Peki o değil de hakkında bir sürü olumsuz iddia ve soruşturma olan Altınok mu olsaydı? Elbette hayır. Ama başka seçenek yok. Bu ülke vatandaşları hep iki seçenek arasında bırakılmıştır. Adam gibi adamlar siyasete girmez, olmayanlar da bir oturdu mu koltuktan inmez bu ülkede. Halk da sıtma ile ölüm arasında tercih yapmak zorunda kalır.
Bu başarı Yavaş’ın değil
“AKP’nin kalesi” olarak bilinen Sincan’ın Ankara seçimlerinin kaderini değiştiren bir bölge olduğunu bilmeyen yoktur. Son seçimlerde başta Etimesgut olmak üzere birçok ilçe de buna dahil oldu ve sonuç Yavaş kazandı. Sincan ve ille de Yenikent özelinde şunu söylemem gerekir ki; Yavaş’ın beş yılda neredeyse bir çivi çakmadığı, halkının sesine kulak tıkadığı bu bölgenin halkı “her şeye rağmen” Yavaş’ı seçti. Çünkü AKP’lilerin çoğunluğu dahil, kimse Ankara için artık bir AKP’li isim istemedi. Önümüzdeki genel seçim sonuçları da gösterecek ki artık Türkiye AKP’yi istemiyor. Dolayısıyla Ankara sonuçlarına bakıp “bu benim başarım” demesin Yavaş çünkü değil! “Benden memnunlar” gafletine düşmesin çünkü hiç değil!
Altınok ya da başka isim fark etmez, halk ölüm olarak gördüğü AKP yerine sıtma olarak gördüğü Yavaş’ı seçmek zorunda kaldı, işin özeti tam da budur. Yavaş bu gerçeği bizim bildiğimizden daha iyi bildiğine göre bu teveccühe karşılık daha bir dört elle işine sarılıp çalışmalıydı oysa.
Yılan hikayesine dönen üst geçit
ABB geçen dönem, “canlı ama şeffaflığı tartışılır” ihalelerinin birinde Sincan sınırları içinde yer alan Ayaş-Ankara Yolu Bulvarı 250. Sokak ve Dökümcüler Sitesi’ni de kapsayan 8 üst geçit yapma kararı almıştı. İhaleyi ilginç bir şekilde Yavaş döneminin inşaat, üst geçit vb. ihalelerinin neredeyse tamamını kazanan(!) ama doğru dürüst fiziki bir adresi, telefonu ve web sitesi bile olmayan Gürtur İnşaat’a vermişti yine. Bu gizemli firma, şartnameye göre bir yılda (19 Ekim 2023) tamamlaması gereken iki üst geçidi yasal süre geçmesine rağmen tamamlayamamıştı.
Özellikle Sincan Devlet Hastanesi’ne gidiş gelişler için yapımına başlanan üst geçi çok sayıda “hastanın” mağdur olmasına ve çeşitli kazalar geçirmesine sebep olmuştu. Bu sorunu mağdur vatandaşlarla görüşüp ve üst geçidin yarım yamalak halini fotoğraflayarak haber yaptım. Detayı merak edenler geçen yıl (19 Eylül) konuyla ilgili yaptığım ve Tepki Haber’de yayınlanan ilgili haberi okuyabilirler. (Sincanlılardan Büyükşehir Belediyesi’ne Tepki)
Yavaş gördü mü bilmiyorum ama “Kapı gibi” basın müdürüne çarptı haberimiz! Haberi okur okumaz, kendi deyimiyle, firmaya ihtar çekip, işçileri o hafta sonu iki gün gece gündüz çalıştırarak birçok eksiği tamamlatmış ve geçidin üstüne, “Üst geçidimiz 15 Ekim’de açılacaktır” yazdırdığı “kocaman bir afiş astırmıştı. Buraya kadar her şey normal değil mi? Haklısınız. Ama bitmedi. “Kapı gibi” müdür haberle ilgili kendisini arayan bir meslektaşıma, benim için, “O kim tanımıyorum. Ayrıca aylar önce çektiği fotoğrafları kullanarak yalan haber yapmış. Üst geçit tamamlandı kardeşim. 15 Kasım’da da açılacak. İnanmıyorsan elimde fotoğraflar var atayım sana bak.” Demiş, çektiği “kısmen” tamamlanan üst geçidin ve astırdığı afişin fotoğraflarını atmış.
Mesleki sorumluluğunun bilincinde olan ve halk için habercilik yapan gazeteciler kişilerle uğraşmaz, eyleme ve sonuca odaklanır. Kişiyi muhatap almadım. Çünkü meslek hayatım boyunca siyasetçi tayfasından onun gibiler ve benzer kaba tavırlarla çok karşılaştım, hiçbirini umursamadım. Benim için önemli olan koca bir yılda yapılamayan üst geçidin iki gün gibi kısa bir sürede birçok eksiğinin tamamlanmasıydı. Görevimi yapmış olmanın huzuruyla Sincanlılara üst geçidin bir ay içinde açılacağı müjdesini verdiğim ikinci bir haber yaptım (Büyükşehir harekete geçti: 15 Kasım’da tamamlanacak). Ama hem belediyeye güvenmediğim hem de Sincan halkına verdiğim sözü tutmak için olayın peşini bırakmayıp takipte kaldım. Çünkü hala çok eksik vardı. Asansörler, yürüyen merdivenler henüz tamamlanmamış ve demir iskeletler halindeydi.
15 Kasım geçti, olmadı, ( Büyükşehir üst geçidi yine tamamlayamadı! ) 2023 bitti, olmadı 2024 yerel seçimleri bitti, olmadı, seçimlerin üstünden 2 ay geçti ama ABB’nin “çalışkan” müdürü de “gizemli firma” da yeniden uykuya daldı. Bu arada aynı ihale ile alınan ve yapımına başlayan Dökümcüler Sitesi üst geçidi de aynı durumdaydı. Üstü açık bırakılmış çukurlar, yol kenarına yığılmış çimento torbaları ve demir yığınları ile kaderine terkedilmişti. Haber konusu yaptığım ve üstünde durduğum geçidin önemi, hastaların kullanımı için yapılmış olmasıydı.
İki hafta önce asansörler çalıştırıldı nihayet. Ama iki yıla yakındır bir üst geçidi tamamlayamayan firma bunu da yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Çünkü daha ilk gün sanayi tarafından asansöre binen yaşlı bir çift çalıştıktan iki saniye sonra ortada asılı kalan asansörde mahsur kalmış, vatandaşların ihbarıyla Sincan itfaiyesi gelip yaşlı çifti kurtarmıştı.
Yenikent’e hizmet etmek zor geliyor
Yaklaşık iki yıldır yağışta, karda, güneşte duraksız bir ego tabelasının dibinde bekleyen hastaları düşünmeyen ABB, üst geçit başarısını(!) taçlandırmak istediğinden olsa gerek aynı günlerde köprünün hastane kenarına bir otobüs durağı yapmış. Ama Yenikent’e hizmet etmeye alışkın olmadıklarından zor geliyor olmalı ki onlarca hastanın beklediği durağa “başınızdan fazla” der gibi sadece iki kişinin oturabileceği küçük bir bank koymuş. Mahalle aralarını geçtim, konumu itibariyle hastaları yaşlıları ve çocuklu anneleri dikkate alarak üst geçidin iki ayağına karşılıklı iki büyük durak yapıp fazladan iki bank koyamaz mıydı?
Ankara’nın hiçbir yerinde bizim yaşadığımız kadar ulaşım sorunu yok. Kısa aralıklarla geçen sayısız otobüs, konforlu yeni nesil duraklar, tamamlanmış üst geçitler, kavşaklar, yollar, hatta artık bazılarında bisiklet yolları da var (ABB’den Yeni Nesil Otobüs Durakları ). Yavaş merkezi yerlere koyduğu 315 adet yeni durak için “Başkente yakışır modern bir şehir estetiği kazandırmak ve vatandaşların iklim koşullarından olumsuz etkilenmemeleri için özel olarak tasarlanan yeni durakların tamamında Wİ-Fİ, LED ekran ve aydınlatma, engelli ve USB şarj ünitesi yer alırken enerjileri de güneş panelinden sağlanıyor.” Açıklaması yapmıştı. Anladık tamam, Yenikent başkente ait bir yer değil.
Yavaş’ın metrobüs şakası
Biliyorsunuz bu yıl Ramazan ayı siyasilerin yerel seçim çalışmalarıyla çakıştı. Beş yıl boyunca uyuyan Yavaş, Ramazan ayında “Benim en çılgın projem” dediği “Polatlı İçme Suyu Hattını” yapmaya kalktı. Yenikent kavşağını da içine alan bu çalışma yüzünden çalışanlar bir ay boyunca kavşakta bir saat tıkanan trafik yüzünden iftardan sonra evlerine yetişebildiler. Bu zamanlama hesabını yapamayan Yavaş’ın, Ramazan ayına özel iftar saatinden bir saat önce çıkardığı dolmuş çapında kırmızı mini ek servisler de bir işe yaramadı böylece.
Seçimlerden bir hafta kadar önce şık ve modern bir metrobüs Yenikent-Ulus-Karapürçek Metrobüs Hattı’nda test sürüşü yaptı. Yavaş’ın “200 bin yolcuyla hizmete başlayacak” diyerek verdiği bu müjdenin seçimlerde Yenikent’ten aldığı oy oranını ne kadar etkilediği bilinmez ama Yenikentliler, seçim biter bitmez geldiği hızla kaybolan aracın “proje henüz tamamlanmadı” diyen Yavaşın gösterişli bir seçim şakası olduğunu geç de olsa anladılar.
O çocuğun ahı sizi yakacak!
Geçen hafta Avrupa başkenti Ankara’yı sel götürdü. Ünlü üst geçidin altından itibaren, çift yönlü ana yolun geniş bir alanını sel bastı. Araçlar suyun altında kaldı. Ankara’nın neredeyse tamamının olumsuz etkilendiği yağış ve selde ama en büyük felaketlerden biri Yenikent te yaşandı. 06.06.2024 günü saat: 21:00 sıralarında 20 yaşında bir genç kızımız ( Ayşe Yavuz) AKP’lilerin ABB, muhaliflerin ise Sincan Belediyesi yapmış dediği 10 ton ağırlığında ve üstünde AKP genel başkanının “Türkiye Yüzyılı Senin Yüz Yılın Olacak/Kızılelma” yazılı bir afişinin asılı olduğu, yere saksıya çiçek diker gibi zayıfça oturtulan bir totemin altında kalarak hayatını kaybetti.
Hangi reklam firmasının yaptığı devlet sırrı gibi saklanan (şimdilik) totem felaketi ile ilgili olayı kapatmaya çalıştığı iddia edilen Sincan Belediye Başkanı Murat Ercan da ABB başkanı Yavaş da o akşam olay yerine gelmediler. Ercan, Yenikentlilerin öfke ve suçlamalarına rağmen (suçsuz olduğu henüz ispatlanmadı) her şeyi göze alıp ertesi gün genç kızın cenaze törenine katıldı. Yavaş orada da yoktu. Twitter hesabından attığı her adımı paylaşan Yavaş, bu olayla ilgili tek satır yazmadı. Totemde fotoğrafı bulunan AKP başkanı da. Ama konumuz o değil şimdi.
Olayla ilgili şehrin valisinin yaptığı “AKP’li bakanların söylemlerinin bir kopyası” gaflet açıklaması bir yana ABB Başkanı Yavaş, o gece orada olmalı, bir açıklama yapmalı, konunun takipçisi olacağı sözü vermeliydi. Hangi belediyenin bu felakette rolü var “şimdilik” bilmiyorum ama o çocuğun ahı sizi yakacak!
“Gaza geldim…”
Yıl 2014, Mansur Yavaş CHP adayı ve yerel basını dolaşıyor. Ankara’nın yerel medyası ağırlıklı olarak biz gazetecilerin “Ankara’nın batı yakası” dediğimiz Etimesgut ve Sincan’da ve basılı medyanın altın dönemleri. Genelde haftalık çıkan gazeteler seçim dönemlerinde neredeyse günlük ve yüksek tirajla çıkıyor. Yavaş da bunu bildiğinden olsa soluğu ilk burada almıştı. Etimesgut Kent Konseyi’nde yaptığı yoğun katılımlı ilk basın toplantısından sonra umduğunu bulamadı . Bölgenin yerel gazetecilerinin siyasi görüş ve çizgileri ortaktı neredeyse ve Gökçek’i destekliyorlardı. Farklı düşünen bir ben vardım ve karar vermiştim Gökçek’e karşı Yavaş’ı destekleyecektim.
Bölgede yaptığı seçim çalışmalarında hep yanında yer aldım. Gayri resmi gönüllü basın danışmanı gibiydim adeta. Sincan’da katıldığı bir programda bulunan tek gazeteciydim. Az sayıda kadın ve kalabalık ülkücü gençlerin katıldığı, MHP’nin organize ettiği bir programdı. Yavaş sahnede konuşurken çekim yapıyordum. Her cümlesi ülkücü gençlerin alkış ve ıslıklarıyla kesiliyordu.
Hep söylerim, Yavaş’ın konuşması, hitabet gücü ve sahne hakimiyeti çok zayıftır. Bir o kadar da çabuk etki altında kalır. Ama iyi niyetinden kuşku duymuyordum. Bunu kendisine de söylemiştim bir ara. Nasıl olduysa salondaki milliyetçi atmosferin etkisiyle birden gaza geldi ve sahnede; rakibinin duyarsa aleyhinde kullanabileceği ve halkın tepkisini çekecek ırkçı bir cümle haykırdı. Salon adeta yıkıldı alkışlardan. Duyduğum söylem karşısında donakalmıştım. Ben bu adamı mı destekliyordum?
“Söz ağzımızdan çıkana kadar biz onun, çıktıktan sonra o bizim efendimizdir” diye bir söz vardır. Daha cümlesini tamamlar tamamlamaz yaptığı hatayı fark eden Yavaş kıpkırmızı olmuştu. Makineyi kapattım ve gitmek için hazırlanıyordum ki konuşmasını apar topar bitiren Yavaş hızla yanıma geldi ve “Çok büyük bir hata yaptım. Gençlerin gazına geldim, çok pişmanım rica ediyorum senden lütfen o kaydı kullanma, lütfen…” dedi.
Gökçek bile daha özgürlükçü ve saygılıydı
Kediydi trafoydu vs. sonuç hepimizin malumu. Sonraki dönem yine aday oldu. Takip ediyordum artık söylemlerine daha dikkat ediyordu. O gece ona büyük ders olmuştu sanırım. Seçim kazanan siyasilerin ilk üç ayı kutlamalar, ziyaretler, teşekkürler derken oldukça yoğun ve hareketli geçer. Üç ay sonra ziyaretine gittim. Gökçek zamanında defalarca gittiğim bir yerdi ABB. Ama hiç bu kadar korumalı görmemiştim. Danışmaya selam verip basın müdürlüğüne geçiyor, orada bir çay içip varsa basın toplantısına katılıyor, bir sorun ileteceksem Gökçek’in odasına gidiyordum. Özetle sanılanın aksine Gökçek zamanında daha bir özgür ve saygındı “basın” ABB’de.
Daha girişte iri yarı güvenliklerle karşılaştım. Önce onlara tekmil verdim. İkinci tekmilimi danışmadaki kadın arkadaşlara. Yetmedi, basın birimi arandı oradan gelenlere. Ama yanıt değişmiyor. “Olmaz, kesinlikle randevusuz alamayız!” E randevu verin o zaman? “5 aydan önce mümkün değil!” “Arkadaşlar, üstümde bomba yok. Bu ne güvenlik? Alt tarafı kısa bir kutlama ziyareti. Siz adımı söyleyin, tanıyor kabul eder” diyorum nafile. Hani utanmasalar, kolumdan tutup yaka paça dışarı atacaklar!
“Müdüre haber verelim gardaş” dedi sonunda biri yanındakilere ve “Kapı gibi” basın müdürü ile o gün müşerref oldum! Talimat kesin ve netti anlaşılan. Müdür de yüksek perdeden diğerleriyle aynı nakaratı tekrarlıyor, sanki bir hamle yapıp fırlayacağım gibi koca gövdesini merdivene siper ediyordu.
“Yazıklar olsun arkadaşlar. O eleştirdiğiniz Gökçek bile basına karşı daha özgürlükçü ve saygılıydı” deyip çıkarken arkamdan “Söz veriyorum kendisiyle görüşüp size ilk fırsatta bir randevu ayarlayacak ve bizzat ben sizi arayıp davet edeceğim” dediğini duydum ama dönüp bakmadım. Hala arayacak… Arasa da gitmeyecektim o ayrı. Yıllar sonra üst geçitle ilgili haberimi okuduğunda “O kim tanımıyorum” demiş zaten.
Geçen dönem beş yıl boyunca sahada halkın şu homurtusunu duydum. “CHP adayı dedik oy verdik ama adam belediyenin tüm birimlerine MHP’lileri doldurmuş kardeşim. Belediye belediye değil sanki Ülkü Ocakları Genel Merkezi” Bilmiyorum, çünkü bir daha hiç gitmedim….
Aylardır bitmeyen EGO çilesi
Seçimlerden 2 ay önce tüm EGO otobüslerinde durak bildirimi yapan ekranlar karardı. Zaman zaman kart basılan cihazlar da çalışmıyordu. Aynı anda EGO uygulaması da hatalı bildirimler vermeye başladı. Şoförlerden aldığımız bilgilere göre yeni bir sisteme geçilecekti. Seçime kadar düzelir dedik olmadı. Seçim bitti üstünden 3 ay geçti olmadı. Halk öfkeli, mutsuz, pişman… Ama hesap soracakları, seslerini duyacak bir muhatap yok!
Bayramdan önce EGO tarafından yapılan bir haberde “Yenilenen Elektronik Ücret Toplama Sisteminin entegrasyonu tamamlanmış ve mevcut akıllı ulaşım kartlarının sistemdeki işleyişinin devamı sağlanmıştır. Yenileme sürecinde toplamda 3167 validatör değiştirilmiş, 906 adet sürücü kontrol paneli devreye alınmış ve 100 adet mevcut kiosk ise yeni sisteme entegre edilerek hizmet vermeye başlamıştır.” Denilmiş. Peki biz niye bunu görmüyoruz beyler? Durak bildirimi yapan tavan bilgisayarları hala çalışmıyor haberiniz var mı?
Yine bir haberde “EGO Genel Müdürü Dr. Taylan Engin, vatandaşların toplu taşıma ile ilgili yaşadığı sorunları araştırmak ve çözüm önerilerini yerinde dinlemek amacıyla düzenlenen ilçe ziyaretlerini sürdürüyor.” Demişler. Kime, nereye gidip araştırıyorsunuz beyler? Biz niye sizi görmüyoruz?
Bir diğer haberde “Eski Elektronik Ücret Toplama Sistemi’nde kullanılan Ankarakart Mobil Uygulaması E-KENT tarafından 12 Haziran tarihi itibarıyla kart dolum işlemlerine kapatılacaktır.” Demişler, ama yerine getirdiğimiz sistemde her yüklemenizde sizden yüklediğiniz miktara göre katlanan “komisyon ücreti” keseceğiz demeyi unutmuşlar!
Çiçekçi esnafın sesini duyan yok
Geçen dönem Karşıyaka Mezarlığı 5. Kapı girişinde bulunan çiçekli esnafların sorunlarıyla ilgili bir haber yapmıştım. ABB, Yavaş her zamanki gibi sus pus… Beş yıl sonra haberi güncelleyip sorular yönelttik, çıt yok. Son bir kez buradan yineleyelim.
Mezarlık çiçekçi esnafının durumu perişan. Yarısı şahıs yarısı ABB’ye ait “sorunlu” yerde kendi imkanlarıyla kurdukları derme çatma tenteli küçük kulübelerde mücadele veriyorlar. Özellikle kış ayları ve yağışlı günlerde çok zorlandıklarını söyleyen esnaflar defalarca ABB’ye başvurduklarını (Gökçek dönemi dahil) ama yanıt alamadıklarını dile getiriyorlar.
En kötüsü kullanacakları bir tuvalet bile yok! Mezarlığa gelen ziyaretçiler düşünülerek diğer kapılarda tuvalet yapılması, sadece çiçekçilerin bulunduğu kapıda yapılmamasının ise mantıklı bir açıklaması yok. Esnaf ona da kendince bir çözüm üreterek, kulübelerinin arka tarafında, iki üç metre kazdıkları bir çukura, varil benzeri bir tenekeden duvar, eski bir kilimden ise kapı yaparak tuvalet amacıyla kullanıyorlar. Yaz aylarında koku ve sinekten geçilmeyen, mikrop saçan hastalık yayan bir tuvalet. Ve burası başkent Ankara’nın en büyük mezarlığı.
Biliyorum, Ankara sadece Sincan Yenikent’ten ibaret değil. Biliyorum her gün yazsak bitmeyecek binlerce sorunu var başkentin.
Ama Yavaş evde yok!