Dün Türkiye’nin “örnek gazetecilerinin” başında gelen Tolga Şardan tutuklandı.
Adaletin bulunmadığı yerde herkes suçludur. / Maurice Duverger
Güç odaklarının örtbas etmeye çalıştığı şey haber, gerisi reklamdır! / Lord Northcliff
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) 2012 yılı raporunda Türkiye’yi ‘Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi’ olarak tanımlamıştı. Raporda “tutuklu gazeteciler” ile ilgili yer alan somut veriler bu tanımı kesinlikle doğrular nitelikte, bir o kadar da ürkütücüydü. 2012 sonrasında gerek RSF gerekse benzer uluslararası tarafsız kuruluşlar tarafından yayınlanan raporlarda Türkiye’de tutuklu gazeteciler ile ilgili sayısal veriler olarak artmaya devam ediyor ne yazık ki.
Türkiye’de, iktidarların gazeteciler üstünde “ceza” sopasıyla kurmaya çalıştıkları sindirme ve susturma çabaları AKP iktidarı dönemine özgü bir durum olmayıp basın tarihi kadar eski bir durumdur. İktidarlar, basının toplumu etkileme gücünü bildiklerinden “döneme ve kendilerine has yöntemlerle” gazetecileri kontrol altında tutma, başaramadıklarında ise cezalandırma yoluna gitmişlerdir.
Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki gazeteciler en zor ve kötü dönemlerini AKP iktidarında yaşamış/yaşamaktadırlar. Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ihlalleri hiçbir iktidar döneminde bu denli aleni, bu denli baskın, bu denli pervasızca ve zarar verici olmamıştır.
Üstelik bu ihlal, yasak ve cezalar sadece gazetecileri değil her kesimden vatandaşı da kapsamaktadır. Gelişen teknolojiyle birlikte yaygınlaşan sosyal medya kullanımı ve bu platformlar üzerinden iktidarla ilgili “gözünün üstünde kaşın var” diyen hemen herkes şafak operasyonlarıyla toplanıp, tabiri caizse “ağzına kadar tıka basa dolmuş” cezaevlerine atılmaktadırlar.
Dün Türkiye’nin “örnek gazetecilerinin” başında gelen bir gazeteci tutuklandı.
En önemli konularda yazılmış, cesurca sorgulanmış ve birilerini rahatsız etmiş en başarılı haberlerin altında imzası olan bir gazetecidir Tolga Şardan. Bu yüzdendir ki meslek hayatı boyunca hakkında sayısız dava açılmış ama her defasında beraat etmiştir.
Yıllardır yazılarından ve katıldığı televizyon programlarından takip ettiğim, mesleki bilgi ve donanımının yanı sıra izlediği tutarlı çizgisiyle de saygı ve hayranlık duyduğum bir gazetecidir Tolga Şardan.
Üstelik bu konuda yalnız değilim. Meslekten kime sorsanız benzer şeyleri duyarsınız Şardan hakkında. Özetle, meslektaşlarının taktir ettiği, genç gazetecilerin ise örnek aldığı gerçek bir gazetecidir Tolga Şardan.
Tutuklanmasına gerekçe ve Şardan’a isnat edilen suç; “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu “yargı raporu“nda neler var? başlıklı son yazısıyla ilgili, Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesinin içerdiği ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ olarak açıklandı.
Söz konusu maddenin devamında “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” denilmektedir.
Yazıyı tutuklama haberinden önce okumuştum. Haberden sonra dönüp, yazıdaki suç unsurunu(!) bulmak için tekrar tekrar okudum ama bulamadım.Henüz okumadıysanız “yasaklanıp kaldırılmadan” okuyun, hak vereceksiniz bana. 217/A maddesiyle örtüşen tek bir satır yok yazıda.
Sayın Şardan’ın yaptığı; aylar önce gündeme bomba gibi düşen ama bugün Şardan’ı suçlu ilan edip tutuklatanların sessiz kaldığı, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) gönderdiği ve medyaya servis ettiği “yargıdaki çürümüşlüğü” anlatan dilekçe ile ilgili edindiği somut bilgiler ışığında yapılmış bir değerlendirme ve sorgulamadır. Savcı, toplumun zaten uzun zamandır bildiği /tahmin ettiği gerçekleri yetkili ağızdan itiraf etmişti. Konuyu gündeme taşıyan gazeteci Timur Soykan’ın haberine, metinde adı geçen İstanbul Adalet Komisyonu Başkanı Bekir Altun’un başvurusuyla erişim engeli getirilmişti.
Anlaşılan o ki Sayın Şardan’ın “edindiğim bilgiye göre, MİT Başkanlığı, benzer bir raporu yargıdaki çürüme üzerine hazırlayıp Cumhurbaşkanlığı’na ulaştırdı.” cümlesi ile başlayan ve devamında “edindiği bilgileri” aktararak yorumladığı ve sorguladığı bölümdür.
Uyulması gereken gazetecilik ilke ve kuralları vardır evet. Şardan, hem bunları, hem de ilgili yasaları çok iyi bilen, elinde belge olmadan, doğrulamadan yazmayan deneyimli bir gazetecidir. Üstelik, konu ne olursa olsun muhtemel tüm hassasiyetleri dikkate alarak özenle yazan usta bir gazetecidir.
Sayın Şardan’ın söz konusu yazısında birileri veya kurumlar tarafından, ilgili maddede belirtildiği gibi “yanıltıcı bilgi” olduğu düşünülüyorsa, atılması gereken ilk adım, tekzip göndermek olur. Veya aksi bir açıklama yapılır, haber/yazı yalanlanır, ama gazeteci tutuklanmaz!
Demokrasinin doğru işlediği ülkelerde böyle bir yazı önemli bir ihbar olarak kabul edilip söz konusu iddialar incelenir.
Ankara Adliyesi önünde toplanarak Şardan’ın tutuklanmasına tepki gösteren grupta bulunan hukukçular tutuklamanın “gayri hukuki ve tamamen siyasi olduğu” konusunda açıklamalar yaptılar. Bence Şardan’ı tutuklatanlar, bunun hukuksuz ve siyasi bir eylem olduğunu herkesten daha iyi bilmektedirler.
Geriye tek ihtimal kalıyor. Şardan’ın yazısı üzerinden “mit raporunu” gündeme taşıyıp sorgulamalar yapacak diğer gazetecilere “gözdağı vererek” susturmak, sindirmek. Benzer durumlarda hep yaptıkları gibi kendi yöntemleriyle “önlem almak” yani…
Sosyal medyada Şardan’a destek paylaşımları yağdı. Beni en çok etkileyen, bir avukatın Şardan’ın videosu ekinde yaptığı paylaşımdı. Paylaşmadan edemedim.
“Üzerinde para yoktu. Ailesi 1 hafta sonra görüşe gelebilecek. Hapiste parasızlık ölüm. Bir arkadaşı uzattı para… Önce anlamadı… Aldı ama gözyaşlarını tutamadı…
Hayatında gazetecilik dışında hiçbir iş yapmamış, namuslu, şerefli, onurlu bir gazetecidir Tolga Şardan.
Gözyaşları kalbimize damladı…”
Sayın Sedat Peker’in deyimiyle “namusu maaşı kadar olan gazeteciler” devre uyup, devranın nimetlerinden faydalanarak “gazatıcılık” yapmaya devam ederken, dün bir “gazeteci” daha tutuklandı bu ülkede…
Bu konuyla ilgili yaşanan son gelişme, HSK’nın; soruşturmanın kendi yetki alanında olduğunu belirtip İstanbul Anadolu Başsavcılığı’nın rüşvet çarkıyla ilgili soruşturmasını durdurduğu yönünde. Her şeye rağmen umudu diri tutup sonuçlarını takip edeceğiz.
İlginç bir durum da Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin, Tolga Şardan’ın yazısının yayınlanmasının ardından 43 saat suskun kalıp, tutuklanmasından 10 dakika sonra açıklama yapmasıdır.
DMM yaptığı açıklamada “Tolga Şardan’ın, ‘MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?’ başlıklı 31 Ekim tarihli yazısı dezenformasyon içermektedir. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) iddia edildiği gibi bir raporu söz konusu değildir” dedi.
Şardan’ın tutuklanmasıyla, dönem dönem atağa kalkan “gazeteci avı” yeniden mi başladı bilinmez ama görünen o ki iyice belirsizleşip kararan yarınlarımız iyi şeylere gebe değil.
Çok tartışma götürür bu konuyu, Şardan’ın, Ankara Adliyesi’nden cezaevine götürülürken söylediği sözle noktalayalım “şimdilik”:
“Biz gazeteciyiz, sonuç itibarıyla gazetecilik yapıyoruz.”